KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ

Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi

12.11.2021 - 14 KASIM DÜNYA DİYABET GÜNÜ

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Dilek Tüzün, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle bilgilendirmede bulundu.

  Şeker hastalığı (diyabet),  vücudumuzda pankreas adlı salgı bezinin yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insulin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması durumunda organizmanın karbonhidrat, yağ ve proteinlerden yeterince yararlanamadığı, sürekli tıbbi bakım gerektiren ömür boyu süren bir hastalıktır.  

  Vücudumuzun enerji ihtiyacı, yiyeceklerimizdeki temel besin öğeleri karbonhidrat, protein ve yağlardan sağlanır. Emilebilmek için en küçük parçalarına ayrılan besin öğelerinin en önemlisi “glukoz” adı verilen basit şekerlerdir. Glukoz başta beyin olmak üzere vücudun tüm organlarının önemli bir besin kaynağıdır. Hücreler ihtiyacı olan glukozu, midenin arkasında bulunan pankreas bezinde beta hücresinin salgıladığı insülin hormonu yardımıyla kullanır.     

  İnsülin, şekerin hücre içine girmesini ve hücrede glikojen olarak depolanmasını sağlar. Şeker hastası, yediği besinden kana geçen şekeri yani glukozu kullanamaz ve bu durumda kan şekeri düzeyi yükselir (hiperglisemi ). Bu durum uzun dönemde birçok doku ve organda hasara yol açar. 

   Diyabet en sık görülen endokrin sistem hastalığıdır ve dünyada sıklığı en fazla artan hastalıklardan birisidir, Uluslararası Diyabet Federasyonunun (IDF) 2017 verilerine göre dünyada yaklaşık 425 milyon diyabet hastası bulunmakta ve bu hızla devam ederse 2045 yılında 628 milyon diyabet hastası olacağı öngörülmektedir. 2017 verilerine göre 2015 yılından bu yana diyabetli hasta sayısı 10 milyon daha fazladır. 6 canlı doğumdan birinde gebelikteki şekerden etkilenilmekte olmaktadır. 1 milyondan fazla çocuk ve ergende tip 1 diyabet bulunmaktadır. 2014 yılı IDF verilerine göre ise ülkemizde diyabet görülme oranı %14,7 olarak bildirilmektedir. 2017 yılında dünya üzerinde diyabete bağlı 4 milyon ölüm izlenmiştir.

  Türkiye Avrupa’da diyabet ’in en sık görüldüğü 3. ülkedir ve 2045 yılında Dünyada en fazla diyabet hastası olan 10. ülke olacağı tahmin edilmektedir Günümüzde dünyada her 12 kişiden 1’i şeker hastalığından etkilenmektedir. Öte yandan şeker hastalığı olan kişilerin neredeyse yarısı henüz tanı almamıştır. Bu da, aslında her 2 şeker hastasından 1’inin hastalığından habersizce yaşamına devam ettiğini göstermektedir.

  Diyabet sınıflamasında dört klinik tip yer almaktadır. Bunlardan üçü (tip 1 diyabet, tip 2 diyabet ve gebelik diyabeti) birincil, diğeri (spesifik diyabet tipleri) ise, ikincil diyabet formları olarak bilinmektedir.  Tip 1 diyabet, çoğunlukla çocuklar ve ergenlik çağındakilerde gelişir fakat yetişkinlerde de görülebilir. Çocuklukta en sık görülen kronik hastalıklardandır. Tip 1 diyabet için risk faktörleri iyi tanımlanmamıştır. Ancak Tip 1 diyabetiklerin birinci derece akrabalarında genetik ve çevresel faktörlerin hastalığı tetiklediği gösterilmiştir. Tip 2 diyabet genellikle 40 yaşın üzerindeki kişilerde görülen diyabet tipidir. Pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması veya salgılanan insülinin yeterli derecede kullanılmaması nedeniyle kan şekerinin yükselmesi durumudur. Bu tip diyabetiklerde rahatsızlık uzun yıllar klinik olarak belirti vermeyebilir. Yaşamın ileriki yıllarında araya giren bir infeksiyon, stres, ameliyat, gebelik ya da fazla kilo alınması zaten azalmış olan pankreas  beta hücre rezervinin daha da düşmesine neden olarak diyabeti klinik olarak ortaya çıkarabilir. Tip 2 diyabetli kişilerin pankreası insülin üretir fakat etkili olarak kullanamazlar. Tip 2 diyabetin görülme sıklığı daha fazladır, diyabetli kişilerin %90'ı Tip 2 diyabetlidir.
          

  Tip 1 diyabetin ortaya çıkışı genelde ani ve dramatik olur. Başlıca belirtileri; ağız kuruluğu, susama hissi, sık idrara çıkma, yorgunluk ve halsizlik, sık acıkma, diyet yapmadığı halde zayıflama, bulanık görme, ellerde ve ayaklarda hissizlik veya uyuşma ve karıncalanmadır. İnsülin eksikliğine bağlı olarak kanda biriken aşırı şeker idrarla atılırken vücut suyunu da çektiği için idrar miktarı fazlalaşır. Bu durumda susama hissi ve ağız kuruluğu artar. Sonuç olarak hasta normalden daha çok idrara çıkıp daha fazla su içmeye başlar. Alınan gıdalardan yararlanamayan vücut hücreleri enerji kaynağı olarak depolardaki yağları yakıt olarak kullanmaya başlar ve kişi zayıflar. Tip 2 şeker hastalığının başlıca belirtileri; sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, çok su içme, açlık hissi, cilt yaralarının geç iyileşmesi, kuru ve kaşıntılı bir cilt, sık sık enfeksiyon gelişmesi, ellerde ve ayaklarda hissizlik veya uyuşma ve karıncalanmadır. Ancak bu belirtiler zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkar.  

  Plazma glukoz düzeyleri normalden yüksek olan fakat diyabet tanı kriterlerini karşılamayan değerler, ’Prediyabet (gizli şeker)’ olarak adlandırılır. Bazı çalışmalarda gizli şekeri olan çoğu kişide 10 yıl içinde tip 2 şeker hastalığı geliştiği saptanmıştır. Gizli şeker hastası bireylerde kalp ve damar hastalık riski kan şekeri normal olan bireylere kıyasla 1.5 kat daha fazladır. Şeker hastalığı olan bireylerde ise 2-4 kat fazladır. Gizli şekeri olan bireyler yaşam tarzı değişiklikleri sayesinde şeker hastalığını önleyebilir ve geciktirebilir.

   Hamilelik öncesi yeterli insülin salgılayabilen pankreas hücreleri hamileliğin ilerlemesiyle yeterli insülin salgılayamaz, bu nedenle daha önce şeker hastalığı belirtisi olmadığı halde hamilelik boyunca kan şekeri yükselebilir. 'Gestasyonel Diyabet'( gebelik şekeri) olarak isimlendirilen bu tablo, hamilelik bitiminde genellikle düzelir. Genellikle ailesinde çok sayıda şeker hastası bulunan kişiler, 30 yaşın üzerinde, fazla kilolu hamileler gestasyonel diyabet açısından risk taşırlar. Gestasyonel diyabet doğumdan sonra genellikle düzelir fakat sonraki hamileliklerde tekrarlama riski yüksektir (yaklaşık %50).

 

   Bir kişinin diyabetli olup olmadığı açlık kan Şekeri (AKŞ) ölçümü veya oral glukoz tolerans testi (OGTT) yapılarak saptanır. AKŞ ölçümü 100-125 mg/dl olması gizli şeker (pre-diyabet) sinyalidir. AKŞ ölçüm sonucunun 126 mg/dl veya daha fazla olması diyabetin varlığını gösterir. Diğer yöntemler kullanıldığı halde aşikar diyabet tanısı konulmamış, ancak glukoz metabolizma bozukluğu şüphesi devam eden hastalarda OGTT yapılır. OGTT’de 75 gram glukoz aldıktan 2 saat sonraki kan şekeri değeri önemlidir. İkinci saat kan şekeri ölçümü 140-199 mg/dl ise gizli şeker, 200 mg/dl veya daha yüksek ise diyabet tanısı konulur. Rastgele yapılan ölçümde 200 mg/dl ve üzerindeki değerler, diyabet semptomlarının eşlik ediyorsa diabetes mellitus teşhisine götürür. Hastalığın aşikar klinik başlangıcı nedeniyle, tip 1 diyabet tanısı için çok nadir durumlar dışında OGTT yapılması gerekmez.

 

  Tip 2 diyabetlilerde birinci basamak tedavi planında medikal beslenme tedavisi yani beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, yaşam tarzının değiştirilmesi, egzersiz programlarının uygulamaya koyulması yer almaktadır. Eğer, bu tedavi planına uyulmasına rağmen kan şekeri normal sınırlar içinde tutulamazsa ağızdan hap olarak alınan şeker düşürücü ilaçlar tedaviye eklenir. Ancak bazı Tip 2 diyabetliler kan şekeri düzeyini normal sınırlar içinde tutabilmek için insüline ihtiyaç duyulabilir. Bu durumlarda uygun dozda yapılan insülin enjeksiyonları ile tedavi desteklenir. Ağızdan şeker düşürücü hap veya insülin tedavisi alan Tip 2 diyabetlilerin haftanın belirli günlerinde kan şekerini ölçmeleri son derece önemlidir. Tip 1 Diyabetli hastada pankreas rezervi olmadığından tedavide insülin kullanılması gerekir.

   

  Diyabet tedavisinde kişiye uygun olan egzersiz tipi ve programı uygulanmalıdır.
Egzersize başlarken süre kısa tutulmalı (günde 5-10 dakikayla başlanmalı) ve giderek arttırılmalıdır. Egzersiz her gün düzenli olarak yapılmalı, egzersiz sırasında pamuklu çoraplar tercih edilmelidir. Egzersiz esnasında aktif olarak çalışacak kasların olduğu bölgelere insülin yapılmamalı, aç karnına egzersize başlanmamalıdır. Egzersiz sırasında meydana gelebilecek kan şekeri düşmelerine karşı dikkatli olunmalı ve kan şekeri ölçülmelidir. Egzersiz sırasında oluşabilecek hipoglisemi riskine karşın mutlaka basit şeker içeren besinler; (Kesmeşeker, şeker tableti veya meyve suyu v.s.) bulundurmaya dikkat edilmelidir.

  Haftanın belirli günlerinde hastanın kan şekerini ölçmesi kan şekeri düzeninin iyi gidip gitmediği hakkında bilgi verir. Ölçümler, diyetisyenin beslenme tedavisini ayarlaması ve besinlerin kan şekeri üzerindeki etkisi ile ilişkili olarak bilgi vermesi açısından da önemlidir. İnsülin kullanan Tip 2 diyabetlilerin kahvaltı, öğlen ve akşam yemeği ile gece öğününden önce olmak üzere günde dört kez veya farklı günlerde farklı öğünlerde öğün öncesi ve öğünden iki saat sonra glukometre (kan şekeri ölçüm cihazı) ile kan şekeri ölçümü yapması gerekir. İnsülin kullanmayan Tip 2 diyabetlilerin genelde haftada iki gün, günde iki kez kan şekerini ölçmesi yeterlidir.

 

  COVID-19’un ağır seyretmesine yol açan risk faktörleri; kardiyovasküler hastalıklar, diyabetes mellitus, hipertansiyon, kronik akciğer hastalığı, kanser (özellikle hematolojik kanserler, akciğer kanseri), kronik böbrek yetmezliği, obezite, sigara kullanımı olarak sıralanmaktadır. Bu nedenle şeker hastalarının beslenmesine dikkat etmesi, ilaçlarını düzenli kullanması ve şeker takiplerini yapması çok önemlidir.

SAYILARLA ÜNİVERSİTEMİZ

36109

Öğrenci

104355

Mezun

1282

Akademik Personel

2455

İdari Personel

272

Aktif Program

30

Öğretim Elemanı Başına Öğrenci

157869

Kütüphane Kaynağı